HZ.EBUBEKİR'İN HAYATI
71 Yılında Mekke’de doğdu, Babası Kureyş’in Teym boyundan Ebu Kuhafe Osman, Annesi Sahrin kızı Ümmül Hayr Selma’dır. Asıl adı Abdül Kabe idi müslüman olduktan sonra Hz Muhammed (sav) ona Abdullah adını verdi, ayrıca Atik, Sıddık Yarı- gar sanlarıylada anılır. Müslüman olan ilk erkektir.
Mekke’de Kureyş’lilerin kan davalarına bakardı, daima uygun ve yerinde karar veren bir hakemdi.
Hz Muhammed(sav)’in atalarının dininden başka bir dinden söz ettiğini duyunca Resullulah’ın yanına giderek bizzat
-Ya Ebel Kasım sen kavminin , atalarının dinlerini kınıyor ve yeriyormuşsun öylemi?
Peygemberimiz(sav);
- Ey Ebu Bekir(RA) ben, sana ve bütün insanlara Allah’ın Resulüyüm, insanları bir olan Allah’a davet ediyorum şahadet getir; Deyince Ebu Bekir (RA) hiç irkilmeden, düşünmeden, dili sürçmeden, dolaşmadan Kelime-i Şahadet getirerek Sıddıkiyet makamına giden caddeye girmiş oluyordu.
Müslüman olmadan öncede Peygamber(sav) ile yakın dostluğu vardı, müslüman olunca bu dostluk erişilmez bir dostluğa bürünmüştür.
Zengin bir tüccardı, kırk bin dirheminin otuzbeş binini müslüman olan kölelerin hürriyetini kazanmaları için fidye olarak ödemiştir. Hz Bilal( RA) fidyesinide Hz Ebu Bekir (RA) vermiştir.
Yoğun baskılar neticesinde müslümanlar Habeşistan’a göçtüğünde o Peygamberimiz( sav) yanında kalan bir kaç müslümandan biri idi.
Hz Ebu Bekir (RA) “Allahım! Ahiret günü benim vücudumu o kadar büyütki cehennemde benden başkasına yer kalmasın!” diye dua etmiştir.
Asırlar sonra gelen son asrın müceddidi Said Nursi Hazretleri’de “Bir kişi için cehennemde yanmaya hazırım” diyecektir.
Hz Ebu Bekir Kur’an-ı Kerim okurken ağlardı. (bizlerde ağlayamıyorsak ağlayamadığımıza ağlamalıyız). Hicrette Peygamberimiz(sav)’e arkadaşlık edeceğini duyduğundada sevincinden ağlamıştır.
Üç gün kaldıkları Sevr mağarasına ilk giren Hz. Ebû Bekir (RA) dir, mağarada keşif yaptıktan sonra Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) içeri girmiştir.
Mağarada iken ayağını bir yılan soktuğunda ve ayağı acıdığında o sırada dizine yatıp uyumuş olan Hz. Muhammed Mustafa (sav)’yı uyandırmamak için sesini çıkarmaması, ağlarken Hz. Muhammed’in uyanıp ne olduğunu sorduğunda, “Anam-babam sana fedâ olsun ya Rasûlullah” demesi olayı Ebû Bekir’in Hz. Muhammed’e olan bağlılığının örneklerinden sadece biridir.
Kur’an-ı Kerim’de onun için”İkilerin ikincisi“Vasfı zikredilmiştir.
Hz Ebu Bekir(RA) hayatında hiç içki kullanmamıştır.
Peygamber (sav) insanların iyi huyları üç yüz altmış tanedir, hepsi Ebu Bekir(RA)’da vardır buyurmuştur.
Mescid-i Haram’da Peygemberimiz(sav) ve diğer müslümanlarla birlikteydi. Orada bulunan müşriklere Allah’a ve Resulüne inanıp bağlanmalarının gereğini anlatıyordu, müşrikler ona ve diğer müslümanlara saldırdılar ortalığı alt üst ettiler Hz Ebu Bekir (RA)’i kanlar içinde bırakıp tanınmayacak hale gelene kadar dövdüler ta ki Teyme oğulları gelip Onu yarı ölü vaziyetinde evine götürene dek.
Akşama doğru ancak kendine gelen Hz Ebu Bekir (RA) “Hz Muhammed (sav)nasıl ?” Diye sormuş ve illa görmek istemiştir. Hava kararıp ortalık tenhalaşınca Ümül Cemil ve Annesine dayanarak Resulallah(sav)’ı görmeye gitmiştir. Burada Allah’ın Resulü(sav)’nü görünce kendisine sarılmış, öpmüştür, orada bulunan müslümanları da kucaklayan Ebu Bekir (RA), burada annesinin müslüman olması için Allah Resulü(sav)’nden dua etmesini istemiş,annesi de orada müslüman olmuştur.
Hudeybiye antlaşmasının şartlarının ağırlığını gören sahabeler antlaşmanın yapılmasına taraftar değilken Hazreti Ebu Bekir (RA) Peygamberimiz (sav)’e bağlılığını bir kez daha ortaya koyarak hiç itirazda bulunmamıştır.
Hazreti Ebu Bekir (RA) ak benizli, ince yapılı ,zayıf yüzlü, çukur gözlü ,seyrek sakallı, çıkık alınlı, kuru parmaklı idi. Peygamber(sav)’in emirlerini harfiyen yerine getirmek hususundaki gayretlerini izah etmek adeta imkansızdır.
Hz Ebu Bekir (RA) imanda, amelde, cömertlikte, ihlasta, ahlakta, her yönüyle bütün faziletlerde insanların en üstünüdür.
Bir gün içerisinde oruç tutup, cenaze uğurlayıp, fakir doyurup, hasta ziyaret ettiğinde, Allah Resulü(sav) “Bunlar bir kimsede toplandımı o muhakkak cennete girmiştir.”Buyurdular.
Bedir harbinde oğlu Abdurrahman’la çarpışmak isteyince Allah Resulü(sav) “Sen benim işiten kulağım, gören gözümsün” diyerek çarpışmalarına musaade etmemiştir.
Peygamberimiz(sav)’in ebediyete göçeceğini ilk fark eden, herkesten önce sezen ve göz yaşı döken Sıddık-ı Ekber’dir.
Peygamberimiz(sav) çok hastalandığında namazı kıldırması için Hazreti Ebu Bekir’(RA)i tayin etmiştir.
Kırk bin dirheminin on binini gece, on binini gündüz, on binini gizli, on binini aşıkare tasadduk etmiş. Allah’ın “Mallarını gece ve gündüz ve aşikare sarfedenler işte onlar Rab’lerinin yanında ecirleri sırf kendilerinindir ve onlara korku yoktur ve mahzun değildir onlar” buyurduğu Ayet-i Kerime’nin müjdesine mazhar olmuştur .
Hazreti Ali (RA)’de bu ayet indikten sonra sahip olduğu dört dirhemin birini gece, birini gündüz, birini gizli, birini aleni tasadduk etmiş, niçin böyle yaptığını soranlara “Ayet-i Kerime’nin müjdesine bende mazhar olmak istedim” diye cevap vermiştir.
Hazreti Ebu Bekir (RA), iki yıl, üç ay ve bir kaç gün halifelik yapmış ve islamı sonsuz düzlüğe çıkarma başarısını göstermiştir. Ayrıca, Kur’ân âyetlerinin toplanmasını sağlamıştır. Hz. Muhammed (S.A.V.) zamanında peyderpey inen vahiy, kâtiplerce ceylan derilerine, beyaz taslara, enli hurma dallarına yazıldığı gibi, ashâbın çoğu da Kur’ân hâfızı idi. Ebû Bekir, Zeyd ibn-i Sâbit’in başkanlığında bir heyet teşkil ederek, herkesin elindeki âyetleri getirmesini emretti. Böylece bütün âyetler toplandı ve “Mushaf” meydana getirildi. Bu Mushaf Ebû Bekir’den Ömer’e, ondan da kızı Hafsa’ya geçti ve Hz. Osman zamanında çoğaltılarak Dârü’l-İslam’ın bütün vilâyetlerine dağıtıldı.
Yine; İki yıllık halifelik döneminde iki büyük zafer kazanmış İran ve Filistin O’nun zamanında feth olunmuştur.
Yediği bir zehirli yemeğin tesirinden 63 yaşında 23 ağustos 634 yılında Medine’de ahiret alemine göç etmiştir.
Kızı Hz Aişe’nin ifadesi “Vefat ettiğinde tek kuruş bırakmamıştır.”
Hazreti Muhammed Mustafa(sav) ümmetinin cennete ilk girenlerindendir.
Mubarek naaşı Allah Resulü(sav)’in irtihalinde kullanılan sedye üzerine konulup, cenaze namazını Hz Ömer (RA) kıldırmıştır. Kainatın Efendisi Hz Muhammed( sav )’in göğüsleri hizasına defnedilmiştir.
Kabre oğlu Abdurrahman (RA),Hazreti Ömer (RA),Hazreti Osman (RA) ve Hazreti Talha (RA) indirmiştir.
Allah Rahmet etsin bizleri Şefaatine mazhar etsin amin..
Hz. Ömerin Hayatı
Adaleti, cesareti ve devlet yönetimindeki üstün başarısıyla meşhur olan Hz. Ömer (r.a), tüm insanlığa İslam'ın kazandırdığı örnek ve eşsiz büyüklerden biridir. Hz. Ömer'in nesebi, Peygamberimiz'in nesebi ile sekizinci cedde birleşir. Babası Hattab, annesi ise Ebu Cehil'in (Amr b. Hişam) kızkardeşi Hanteme binti Hişam'dır. En meşhur rivayete göre hicretten kırk sene evvel doğmuştur. Buna göre, Peygamberimiz'den 12 veya 13 yaş küçük olduğu anlaşılmaktadır.
Hz. Ömer'e çocukluğu zamanında babası tarafından deve çobanlığı yaptırılmakta idi. Bu meslek Araplar arasında hakir görülmezdi. Hz. Ömer bütün gün develerin arkasında dolaşır, yorulduğu zaman biraz istirahat etmek isterse, babası tarafından dövülürdü. Hz. Ömer (r.a) halife olduktan sonra bir gün çobanlık yaptığı havaliden geçmiş, orada gözleri yaşararak şunları söylemiştir; "Ya Rabb, ne büyüksün! Hayatımda öyle bir zaman geçti ki, buralarda deve güder, bîtab kalarak biraz dinlenmek istediğim zaman babam beni döğerdi. Bugün ise en yüksek makamı deruhte etmiş bulunuyorum. Ve Allah'tan gayrisine baş eğmiyorum".
Delikanlılık çağında Arap eşrafının meşgul oldukları yüksek işlerle vakit geçirmiştir. Ensab ilmini öğrendi. Arap dili ve edebiyatı ile uğraştı. Bu sebeple kuvvetli bir hatip sayılırdı. Ata binmek, silah kullanmak, güreşmek onun en başta gelen zevlerindendi. islam'dan önce okuma-yazma bilen nadir kimselerden biri idi. Ticaretle de uğraşırdı. Bu sebeple Şam ve Irak'a seferleri olduğu, bu esnada Arap ve Acem hükümdarları ile görüştüğü biliniyor.
Hz. Ömer, yirmiyedi yaşında, kızkardeşi Fatma binti Hattab ile eniştesi Sadi bin Zeyd'in gayretleriyle müşlüman olmuştur. Müslüman olmasında işittiği Kur'an ayetlerinin tesirini bütün tarihçiler kaydekmektedir. Müslüman olduğu gün İslam'la şereflenen erkeklerin sayısının kırkı bulduğu rivayet edilmiştir. Hz. Ömer'in müslümanlığı kabul etmesi, İslamiyet tarihinde yeni bir devir açtı. O'nun alenen müslümanlığı kabulü ile müslümanlar ilk defa Kabe'de cemaatle namaz kıldılar. Hz. Ömer'e, hak ile batılı birbirinden ayırd edici anlamına gelen el-Faruk lakabını bizzat Peygamberimiz vermiştir.
Medine ye hicrete müsade edildikten sonra Ashab'dan bazıları Medine'ye gittiler.
Diğerleri gizlice hicret ederken, Hz. Ömer aleni olarak hicret eyledi. "Anasını ağlatmak, evladını yetim ve karısını dul bırakmak istiyen kimse, şu vadinin öte tarafında bana kavuşsun"! dedi. Mekke'nin ileri gelenleri bu meydan okuyuşu duydukları halde arkasına düşen olmadı.
Peygamber Efendimiz'in irtihaline kadar, O'nunla birlikte bütün gazvelerine, muahedelerine, idari tedbirlerine, İslam için vukubulan bütün teşebbüslerine iştirak etmiştir.
Bedir'de ilk şehit düşen, Hz Ömer'in kölesi Mihca'dır. Bu gazvede, Hz. Ömer, dayısı olan As bin Hişam'ı bizzat katletmiştir.
Uhud, Hendek, Hudeybiye, Mekke'nin Fethi, Tebük Gazvesi'ndeki rolünü anlatmak yerine, Hz. Ebu Bekir'in hilafeti zamanındaki hizmetlerinden kısaca bahsedip kendi halifeliği dönemi hakkında da birkaç hususa temas edelim. Hz. Ebu Bekir'in halife seçilmesinde en etkin rolü oynamış, irtidat olaylarının tenkilinde, Kur'an'ın toplanmasın da kıymetli hizmetleri olmuştur. Hz. Ebu Bekir'in tavsiyesi üzerine Ashab, Hz. Ömer'i halife seçti.
Ön yıllık hilafeti döneminde büyük işler başardı. İran, Irak, Suriye ve Mısır'ın fethi gerçekleşti. Binlerce insan İslam'a girdi. En çok adalete dikkat etti. "Hz. Ömer'in adaleti" tabiri sadece müslümanlar tarafından değil, tüm insanlığın ortak örnek ve övüncü olmuştur. Devlet idaresini sağlam esaslar üzerine oturtmuş ve birçok yeni müesseseler kurmuştur. Görevlendirdiği memurları çok dikkatli seçmiş, akrabasından hiçkimseye devlet hizmetinde görev vermemiştir. Ashab'a ve ihtiyaç sahihlerine derecelerine göre yıllık tahsisat vermiştir.
Hz. Ömer, uzun boylu, buğday tenli, geniş alınlı, saçları dökük ve bıyıkları uzun idi. Yetiştirdiği çocuklarının hepsi, tarihte iz bırakacak kadar önemli roller oynamıştır. Kızı H. Hafsa (r.anha). Sevgili Peygamberimiz'in (s.a.v) pak zerrelerinden biri idi. Kur'an, hadis, fıkıh ilimlerine çok hizmeti geçmiştir. Zahidane bir hayat yaşamıştır.
Evinin yevmiye masrafı on dirhemi geçmezdi. Hz, Ömer, kendi icadı olan Hicri Takvim'le, 23 yılında Zerdüşt bir köle olan Ebu Lülü Firuz tarafından suikastle şehit edildi.
Hz.Aişe’nin muvakatiyle Hz. Peygamber'in ve Ebu Bekir'in yanına defnedildi.
Hz. Osmanın Hayatı
Rasulullah (s.a.s.) risaletle görevlendirildiğinde Osman (r.a.) otuz dört yaşlarındaydı. O, ilk iman edenler arasındadır. Hz. Osman iman ettiği zaman, bunu duyan amcası Hakem b. Ebil-As onu sıkıca bağlayarak hapsetmiş ve eski dinine dönmezse asla serbest bırakmayacağını söylemişti. Hz. Osman (r.a.) ebediyen dininden dönmeyeceğini söyleyince, kararlılığını gören amcası onu serbest bırakmıştı. Hz. Osman Rasulullah’ın kızı Rukayye ile evlenmişti. Müslümanların Medine’ye hicretinden sonra Bedir Savaşı esnasında hanımı Rukayye’nin vefatının akabinde Rasulullah (s.a.s.) Hz. Osman’ı diğer kızı Ümmü Gülsüm ile evlendirdi. Rasulullah’ın (s.a.s.) iki kızıyla evlenmiş olduğu için iki nur sahibi anlamında, “Zi’n-Nureyn” lakabıyla anılır olmuştur.
Hz. Osman Medine dönemi boyunca sürekli Rasulullah (s.a.s.) ile birlikte olmaya gayret gösterdi. Ashabın en zenginlerinden biri olması, onun İslam’a ve Müslümanlara herkesten çok maddî yardımda bulunmasını sağladı.
Hz. Ebubekir (r.a.) halife seçilince Osman (r.a.) ona bey’at etti.
Hz. Ömer (r.a.) yaralanınca, hilafete geçecek kimsenin tayin edilmesi için altı kişiden oluşan bir şûra oluşturmuştu. Bunlar Hz. Ali, Osman, Sa’d İbn Ebi Vakkas, Abdurrahman b. Avf, Zubeyr İbn Avam ve Talha ibn Ubeydullah (r. anhum) idiler. Yapılan görüşmeler neticesinde, şûra üyelerinden dördü feragat edince görüşmeler Hz. Osman’la Hz. Ali üzerinde devam etti. Şûra başkanı Abdurrahman ibn Avf, geniş bir kamuoyu yoklaması yaptıktan sonra müslümanların bu iki kişiden birisinin halife seçilmesi üzerinde mutabık olduklarını gördü. Hz. Ali’yi çağırarak ona; Allah’ın Kitabı, Rasulünün sünneti ve Ebubekir ve Ömer’in uygulamalarına tâbi olarak hareket edip etmeyeceğini sordu. O, Allah’ın Kitabı ve Rasulünün sünnetine tam olarak uyacağı, ancak bunun dışında kendi içtihadına göre davranacağı cevabını verdi. Aynı soruyu Osman’a (r.a.) yönelttiğinde o bunu kabul etmişti. Bunun üzerine Abdurrahman ibn Avf, Hz. Osman’ı halife atadığını ilan ederek ona bey’at etti. Hz. Osman’a ikinci olarak bey’at eden kimse Hz. Ali (r.a.) olmuştur.
Hz. Osman (r.a.) İslam tebliğinin girmiş olduğu yayılma sürecini aynı hızla devam ettirmeye çalıştı. O, Ermenistan, Kuzey Afrika ve Kıbrıs’ı fethetmiş, İran’daki ayaklanmaları bastırarak merkezî yönetimin nüfuzunu yeniden tesis etmiştir.
Hicretin otuz beşinci yılının Zilhicce ayında Mısır’dan Medine’ye gelen asiler tarafından evinde Kur’an okuduğu bir esnada şehit edildi. Hz. Osman’ın şehit edilmesi, ümmeti büyük sıkıntılara sokacak ve bir daha kapanmayacak olan fitne kapısının açılması anlamına geliyordu.
Hz. Ali'nin Hayatı
Kimlik bilgisi Adı : ALİ
Künyesi: Ebul Hasan ve Ebu Turab
Lakabı: Emir ul Muminin
Baba adı : Ebu Talib
Anne adı:Fatıma Bint Esed
Doğum yeri:Mekke (Kabe)
Doğum tarihi: Amul filden 30 yıl sonra yani bisetten 10 yıl önce
Peygambere (saa) olan yakınlığı: Amcasının oğlu, Damadı, Kardeşi,Vasisi, Halifesi
Şehadet yılı : Hicretin 40.yılı Ramazan ayının 19.günü
Şehadet yeri :Kufe (cami mihrabında)
Şehadet sebebi :İbn Mülcemin secde esnasında zehirli kılıçla darbesi
Çocukluk dönemi
Hz Ali altı yaşına kadar Hz Peygamberin büyüdüğü evde yani babası Hz.Ebutalib"in himayesi altında büyüdü. Ama Mekke"de kuraklık çıkması nedeni ile Hz Ebutalib çocuklarının çokluğu nedeni ile onları büyütmeleri için yakın akrabalarına vermek zorunda kaldı ve Hz. Peygamber çocuklar arasında Hz Ali"yi seçti bu da O Hazretin Ali(as)"a olan sevgisini ve Hz Ali"nin Peygambere olan yakınlığını gösterir. Hz Ali çocukluk dönemini şöyle nakleder: Çocuktum henüz, o beni bağrına basar, yatağına alırdı;. beni koklardı; lokmayı çiğner, ağzıma verir yedirirdi. Ben de her an, devenin yavrusu",nasıl anasının ardından giderse, onun ardından giderdim; O her gün bana huylarından birini öğretir ve ona uymamı buyururdu. Her yıl Hıra dağına çekilir, kulluğa koyulurdu. Onu ben görürdüm, başkası görmezdi. Ortalama 4 yıl sonra Allah Resulü"ne ilk ayet nazil oldu ve Hz Ali Ona ilk tabi olan kimse idi.O zamanın en zor şartlarında Peygamber"in yanında ve Onun emrinde idi
Yine İnzar ayeti ismiyle meşhur olan En yakın aşiretini uyar(1) ayet-i kerimesi nazil olarak Peygamber-i Ekrem yakın akrabalarını uyarmakla görevlendirildiğinde, Hz. Resul akrablarını toplayarak onlara: Sizlerden kim, benim bu görevimde bana yardım etmeye hazırdır ki, benim kardeşim, vasim ve aranızda halifem olsun? buyurduğunda, onların arasından yalnızca Hz. Ali (a.s) ayağa kalkarak imanını ibraz etmiş, buna müteakip Peygamber-i Ekrem de mübarek elini Hz. Ali"nin omuzuna koyarak: Bu benim kardeşim, vasim ve sizin aranızdaki halifemdir; onu dinleyin, ona itaat edin buyurarak o Hazret"in iman etmesini kabul etmiş ve İslam dininin ilk başından itibaren kendinden sonra Hz. Ali"nin geldiğini vurgulamıştır. Böylece Ali (a.s) Müslümanlar arasında ilk iman getiren ve hayatı boyunca Allah"tan başkasına tapmayan ilk şahsiyet olmakla birlikte, Hz. Resulullah (s.a.a)"dan sonra İslam dininin ikinci şahsiyeti oluvermiştir. (2)
İnzar ayeti ve Kureyşin islama daveti
Muhammed bin Cerir-i Taberi, Hz. Ali (a.s)"ın şöyle buyurduğunu naklediyor Resulullah (s.a.a) beni çağırdı ve şöyle buyurdu: Ya Ali! Allah-u Teala, kendi yakınlarımı inzar etmemi (uyarıp korkutmamı) emretmiştir. Sen bizim için bir yemek yap. Sonra Abdulmuttalib oğullarını, onlarla konuşmam için bir araya topla da iletmekle görevli olduğum şeyi onlara ileteyim.Ben de Resulullah"ın emri üzere onları bir araya topladım, Resulullah (s.a.a) onlara hitaben şöyle buyurdular: Allah-u Teala, sizi O"na davet etmekle beni görevlendirmiştir. Sizlerden hanginiz, aranızda benim kardeşim, vasim ve halifem olmak istiyor? Orada bulunanların hepsi sustular. Onların hepsinden yaşta küçük olmama rağmen; Ya Resulellah, ben senin yardımcın olmak istiyorum dedim. Resulullah (s.a.a) elini benim boynuma koyarak şöyle buyurdu: Bu şahıs, benim sizin aranızdaki kardeşim, vasim ve halifemdir; sözünü dinleyin ve emirlerine uyun.
Hicret
Ali (a.s), Peygamber-i Ekrem"in hicretine kadar devamlı onunla birlikte olmuş, düşmanlarına karşı onu savunmuş, kafirlerin Allah Resulü"nü katletme kararı aldıkları hicret gecesi de Ali (a.s), canını feda etmek pahasına, Peygamber efendimizin yatağında yatmış ve Resul-ü Ekrem bu sayede gizlice evden ayrılarak emniyet içerisinde Medine"ye doğru yola koyulabilmiştir.(3) Hz. Resulullah"ın emniyete kavuşmasından sonra da o Hazret"in vasiyeti üzerine, Peygamber-i Ekrem"in nezdinde emanet olan halkın emanetlerini sahiplerine iade ederek annesini, Resul-ü Ekrem"in sevgili kızı Fatime-i Zehra"yı başka iki kadınla birlikte alıp Medine"ye doğru hareket etmiştir.(4) Resulullah (s.a.a)"in Medine"ye hicretinin peşice, Hz. Ali (a.s) da o şehre gitti. Hicretin ikinci yılında Hz. Fatimet"üz- Zehra ile evlendi. Bir yıl sonra da ilk çocuğu olan İmam Hasan (a.s) dünyaya geldi. Ali (a.s) Peygamber"in vefatında otuz üç yaşındaydı. Tüm dini faziletlere sahip olup, sahabe içerisinde her açıdan en seçkin mevkide olmasına ve Hz. Resulullah (s.a.a)"ın ümmete açıkça: Ben kimin mevlası (efendisi) isem Ali de onun mevlasıdır ve Ali benden sonra her mü"min erkeğin ve mü"me kadının velisidir(5) buyurmasına rağmen o Hazret"in genç olması ve Peygamber"in savaşlarında kafirlerden bir çoğunu öldürüp, onlardan düşman kazanması bahane edilerek hilafetten kenara itildi. Böylece o Hazret"in eli tüm genel olaylardan kesildiğinde evinin bir köşesine çekilerek özel kişileri eğitmeye başladı. Peygamber"in vefatından sonra 25 yıl üç halifenin hilafet zamanı geçti. Üçüncü halife Osman öldürüldüğünde halk Hz. Ali"ye (a.s) biat ederek onu hilafete seçti.
Hilafet
Hz. Ali (a.s) dört yıl dokuz ay süren hilafeti müddetinde Peygamber"in siretine uyup, hilafet"e inkılap ve kıyam ruhu verdi. Toplumda çeşitli ıslahlara baş vurdu. Elbette bu ıslahlar, bir kısım çıkar peşinde koşanların zararına olduğu için sahabeden bazıları, Ümm-ül Mü"minin Ayşe Talha Zübeyr ve Muaviye liderliğinde üçüncü halifenin kanını bahane ederek halifeye karşı çıkıp, çeşitli çirkin olaylara sebebiyet verdiler. O hazret bu fitneleri yatıştırmak için Basra yakınlarında Ayşe, Talha ve Zübeyr ile savaştı ve bu savaş, Cemel savaşı adında maruf oldu. Irak ve Şam sınırlarında Muaviye ile savaştı; bu savaş Sıffın savaşı adını aldı ve bir buçuk yıl devam etti. Nehrevan adıyla maruf olan muharebesinde de Hariciler ile savaştı.
Şehadet
Böylelikle o hazretin hilafet müddetice gösterdiği çabaların bir çoğu iç kargaşaları gidermek yolunda geçti. Çok geçmeden Hicretin 40. yılı Ramazan ayının 19. günü Kufe mescidinde, sabah namazında, Hariciler tarafından yaralanıp iki gün sonra şehit oldu.(6)
Haydi Bir Konu Aç
Bildiklerinizi ya da bilmediklerinizi paylaşın